Bu makalemiz Evlilik ve Aşk hakkında. Evlilik Aşkı bitiriyor mu? Aşk Evlenince bitiyor mu? Gelin hep beraber inceleyelim… Jacques Lacan, insanın temel arzularını ve ilişkilerini derinlemesine inceleyen bir psikanalist olarak, “İnsanın her talebi sevgiyedir” demiştir. Bu düşünce, insan davranışlarının ve ilişkilerinin temelinde yatan duygusal ve psikolojik dinamikleri anlamamıza yardımcı olabilir. Lacan’ın bu ifadesi, özellikle romantik ilişkiler ve evlilikler bağlamında daha derin bir anlam taşır. İnsanlar, ilişkilerinde sadece kendilerini ifade etmekle kalmaz, aynı zamanda içsel boşluklarını doldurmak ve kendilerini sevilmiş hissetmek için de çabalarlar.
Birçok çift, çocukluk ve ergenlik dönemlerinde ebeveynleriyle kurdukları ilişkilerin etkilerini evliliklerinde fark etmeyebilir. Evliliklerinde karşılaştıkları içsel ve dışsal çatışmaları yalnızca mevcut duruma atfetme eğilimindedirler. Çocukluk döneminden yetişkinliğe geçiş sürecinde maruz kalınan ebeveyn tutumlarının, ilişkiler üzerinde uzun vadeli etkileri olabileceği genellikle göz ardı edilir. Erken yaşta yapılan evliliklerde, çiftler genellikle birbirlerinin kişilik özelliklerini ve davranış biçimlerini zamanla daha iyi kavrayabilirler. Bu farkındalık, çoğu zaman evlilik ve aşk arasındaki ilişkiyi sorgulamalarına neden olabilir.
Sevgi ve aşk kavramları üzerinde düşünürken, sevebilmek için önce sevilmiş olmak gerektiğini unutmamak önemlidir. Aşk, genellikle ötekinin sevebilme potansiyeli ile ilişkilidir. Her birey, diğerlerinde farklı nitelikler ve özellikler arar. Aşık olduğumuzda, çoğu zaman ötekinde kendimize dair narsisistik bir doyum ararız; yani, karşılıklı duygusal tatmin ve yansımanın peşindeyizdir. Kendisiyle ilgili duygularını yeterince tanımayan bir birey, öteki ile tam bir bütünlük sağlayamayabilir ve bu eksiklik duygusunu tamamlanmış gibi hissedebilir. Evlenmekle birlikte, kişinin kendi arzusunun farkına varması ve ötekinin arzusunu istediğini anlaması, ilişkilerde bir tür çatışma ve karmaşıklık yaratabilir. Bu durum, bazen evliliğin aşkı öldürdüğü düşüncesine yol açabilir.
İnsan hayatında eksiklik duygusu kaçınılmazdır ve bu eksiklik hissini giderebilmek için bir bütünlük duygusuna ihtiyaç duyarız. Öteki tarafından onaylanmak, yetersizlik duygularını kapatmak için önemli bir araç olabilir. Flört dönemi, çiftler arasında bir ideal, umut ve fantezi oluşturur. Bu fantezilerin gerçekleşme umudu ve gerçekleşememe korkusu, flörtün dinamiklerini şekillendirir. İlişkinin sürdürülebilir olması, bir miktar kuşku ve belirsizlik gerektirebilir; çünkü tanımlayıcı her söz, aslında bu fantezinin sona ermesini işaret eder. Çiftler, bu gerçekliği çoğu zaman fark edemezler ve bu farkındalık eksikliği, ilişkinin dinamiklerini karmaşıklaştırabilir.
Evlilik, aşkı doğrudan öldürmez. Ancak evlilik, flört dönemindeki idealize edilmiş fantezilerin yerini gerçekçi beklentilerin alması anlamına gelir. Evlilikte, flört dönemindeki heyecan ve tutku zamanla değişebilir ve bu durum, çiftler arasında heyecanın kaybolduğunu hissettirebilir. Evlilik, aşkı öldürmektense, flört dönemindeki romantik fantezilerin gerçeğe dönüştüğü bir aşamadır. Bu değişim, ilişkilerde derin bir bağ kurmayı ve uzun vadeli bir tatmin arayışını mümkün kılabilir.
Lacan’ın belirttiği gibi, insanın her talebi sevgiyse, bu talep, ilişkilerimizdeki dinamiklerin ve duygusal gereksinimlerin anlaşılmasında kilit bir rol oynar. Aşk ve evlilik, bu dinamiklerin sürekli bir şekilde değiştiği ve geliştiği süreçlerdir. Her iki aşama da, ilişkilerin nasıl evrileceği ve insanların birbirleriyle nasıl bir bağ kuracakları konusunda önemli ipuçları sunar.
Bir yanıt yazın